26.2.09

En Sevdiğim Şair Adam ve Şiirleri ( Mim )

Değerli blog arkadaşım Digital Sevgi Kelebeği mimlemiş beni..
Konumuz; hayatıma yön veren şair ve dörtlüğü..

Çok sevindim çünkü içimdeki şair adamın şiirlerine düşkün olduğumu bişekilde belirtmek istiyordum.Buna Digital Sevgi Kelebeği vesile oldu.Çok anlamlı bir mim benim için.Acayip mutlu oldum:)


Şiirlerine değer verip severek okuduğum çok şair var elbette.Örnek vermem gerekirse: Ataol Behramoğlu, Yılmaz Erdoğan, Nazım Hikmet Ran, Atilla İlhan, Murathan Mungan..Ama Ceyhun Yılmaz şiirleri hayatımda farklı bi önem taşır.Çok anılarım oldu O'nun şiirlerinde.Her şiiri içime hüzün, huzur ve aşk parçaları bırakıyor.Şiirleri ve sesi içimi rahatlatıyo resmen.Sözlerimi burada bitirip sözü Ceyhun Yılmaz ve şiirlerine bırakıyorum..


En yakın deniz kenarına atıyorum kendimi
Her dalga halime üzgün
Her dudakta bana tebessüm
Ne vardı diyorum ne vardı
Şu kaldırımda resmin olsaydı
Eğilip ben öperken
Görenler varsın dileniyorum sansaydı

*****************************

kimseye soramıyorum seni
Kimseye soramıyorum seni!
Kirlenme diye hiç öpmedim ya...
Belki başkasını seversin diye,
hiç söylemedim sana sevdiğimi.
Bilmiyorsun,
boğazımda düğümsün!
Yutkunsam gideceksin,
yutkunmasam...
Ölürüm...!


****************************

yanlızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını
herkesin yüzü gözü ıslak
başları eğik omuzlarının arasında
yağmur yağdıgında....
herkes ....
benim hep olduğum gibi...

***********************************

Ben de böyle yaşıyorum işte
Ayrı kalarak, hasret çekerek, uzaklara bakarak
Hep kaçıyorum onlardan, olmayana atıyorum adımımı
Yere bastığım ayağım çok acıtıyor içimi
Gelme sakın artık,
Zaten geldiğinde ölürüm
Yaşat beni
Ömrünce kapatma kapısını bu aşkın


Bu güzel mim de benden;


*Hayalbemol (hayalet):o)




*PaNDoRa :) ya gitsin.


Merakla bekliyorum en sevdiğiniz şair ve şiirlerini.

25.2.09

Tek Umudum Yağmur

Şimdi ne yapsam da sıkıntıdan kurtulmaya çalışmak adına, ben yine sıkıntlarımın bi ucundan tutarım.Hatta biyere kaçmasın diye sıkı sıkı sarılırım.Böyle zamanlarda fotoğraflardaki resimler gibi donup kalıyor içimde hayat..ne bir adım öteye gidebiliyorum ne de bir adım geriye...en ummadığım zamanlarda çalıyor kapımı hüzün..bazen bir gece vakti, bazen sabahın körü..bazen çok sevdiğim birinden duyduğum sözlerde, bazen yaşadığım başarısızlıklarda, bazen de hiç sevmediğim insanın ağzından çıkan kelimelerde.Her cümle her sözcük dem vurur gönlüme..
Arkamdan bıçaklıyor hüzün, hem de en güçsüz hissettiğim bir çıkmazın içerisindeyken..koşturma ve boşa geçen zaman kavramında uzun merdivenin son basamagindaymışım gibi..

Asıl görmem gerekenleri es geçip arka plana attığım ve kendisini devamlı ertelediğim mutluluklarım kimbilir nerde?.

Aslında hayatımın her anında var bu huzursuzluk.gidecek sıığınacak limanım bile yok.Sevdiğim herkes uzakta..Onların yokluğu bi kat daha artırıyor içimdeki huzursuzluğu.Hayatım hep birilerine, biryerlere özlem duymakla geçiyor.Hesaba kalkarsam hüzünlere sebebiyet veren nedenlerimi, içinden çıkılmayacak gibi de değil..
Yinede kurtulamıyorum içimdeki sıkıntılardan.Biraz ağlıyorum, üzülüyorum ve sonra susuyorum..Aktıkça yaşlar dışımdan, anladım ki içine de akıtırmış insan.İnsanın bazen içinde kalanlardan sıyrılamaması hayatı yokuşa sürüklemektn başka birşey değildir biliyorum.Müzik böyle zamanlarda içimdeki ses olur ve kelimelere dökülür birer birer.Beni daha çok düşüncelere sürükler.bazen o kadar iyi anlatir ki, sarkilarin icinde kaybolurum kendimi birakir müzikte yaşarım o an.

Gri bulutlar dolanıyor içimde.Yağmur yağmaya başladı..yağmurlu havalar; aşık olmak, aşk acısı çekmek, ağlamak, özlemek gibi durumları daha tatlı daha anlamlı yapan havalardır aslında.Şimdi evde sıcacık battaniyenin altında uzanıp tv karşısında Filiz Akın ve Tarık Akan ın "Tatlı dillim" filmini izlemek vardı.

Keşke sihirli bi sopam olsa..

24.2.09

Türkçeyi Katletmek

Geçen yaz çok sevdiğim ablamla yat gezisine gitmeye karar verdik.Ve bir pazar sabahı sahilde buluştuk.Yürüyerek yat limanına geldik.Ben gözüme kestirdiğim bir yata bakıyorum hemen atlamak için,bide baktım ki ablam bilet satan çocuklarla pazarlığa girmiş.:s
Allam hiç sevmedim oldum olası şu pazarlık muhabbetlerini.Ben olayın dışındaymış gibi bakınıyorum etrafıma.o anda neyse anlaştılar sonunda ortak bi karar verdiler:)2. kata yatın önüne doğru en uçtaki şezlonglara serdik havluları, yerleştik güzelce.Yan tarafımızdaki şezlonglarda da karı koca ingiliz yaşlı bir çift vardı.
Neyse hareket etti gemicik.Güneşleniyoruz oh dert tasa herşey geride bırakıldı.Yağlandık, şapkamızı, gözlüğümüzü taktık.Ben yüzüstü uzandım millete bakınıyorum.Belli köşelere kıllı adamlar doluşmuştu.Tam dikizlemek için ideal mekanlara.
Bi şaklaban vardı milleti eğlendirme amaçlı ortalıkta dolanıp duran.Yan taraftaki yabancı çiftin yanına geldi.Muhabbet başladı.Yarı türkçe yarı ingilizce nasıl konuştu hayret ettim.Adam sanki yıllardır yabancı ülkede yaşamış türkçeyi unutmuş.Bide artist artist tavirlar.Konuşma aynen şöyle:
-Hi.You all right man
-yes.thanks.ı m very well.you?
-ye of course yani

Kadın ne kadar yaşlı ve çirkin olursa olsun ona Madonna ymış gibi sonsuz ilgi ve şefkatgösterilir.Her geldiğinde elinde boş kültablası eskisiyle değiştirilir.Habire bi isteğinizvarmı diye sorulur falan filan....
-can ı have a beer please?
-ok darling..
-can ı have a bottle of water please?
-all right adamım..


Böyle konuşanlarda amaç ingilizceyi çok iyi biliyorum mudur?, yoksa türkçeyi az bilirim midir?..bilinmez.Yabancı dile ve kelimelere karşı değiliz ama dilimizi en az ingilizceye gösterdiğimiz önemi gösterelim isterim.Günlük konuşmalarda farkında olmadan yada bilerek ingilizce kelimeyi Türkçe kelimeyle birleştirip konuşanlar da var elbette.Türkçenin içine etmekten rahatsızlık duymayan, ben ecnebi ülkeden geldim izlenimini verme hevesinde olan ve daha anlamını çözemediğim bir sürü nedenden dolayı konuşanlar.Eger kelime hazinemiz 2 yüz ü geçmiyorsa tabiki zengin göstermek için yabancı kelimeleri sokarız cümlenin başına yada sonuna olur biter..

En çok da bilgisayar dilinde var bu.

-reset attır

-paste yap

-download et

-copy lettir

-emailinizi confirme ettim.

Türkçe kelimelermiş gibi kullanılanlar bunlar.Beni rahatsız eden tarafı sadece ilgi çekmek için, ingilizce konuşabildiğini insanlara göstermek için binbir türlü kılığa giren, tarzanca konuştuklarının farkında olmayan tikky kıroların yalın hali işte.özenti olan hoş olmayan durumlar.Günlük konuşmalarına ‘full time, best model, oh my god!, wonderfull!’ gibi İngilizce sözcükler serpiştirenler, hatta daha da çirkini iki dili birleştirip " bir off verelim., Morning, morning nereye dostum?, part time çalışıyorum."şeklinde cümle kuranlar.

Benzin alırken bile, adam;
- abi fulleyeyimmi? diye bağırır.sırf bu konuşmalar yüzünden biri bigün elimde kalacak.:)(bu Türkçe'yi katledenlere uyuz oluyorum.)Marketteki Memet amca bile uğurlarken “bye bye kızım” diyo.Dolphin cafe, cheers bar, my home (emlak), Go to.. lokantalar, barlar, butikler...hepsine amerikan isimleri dayadılar.Çünkü biz amerikangillerdeniz.Bu isimleri duyan buranın Hollywood yada New York falan olduğunu düşünür kesin.

Konuşmaların içine sokmak kolay olabilir ama Türkçe nin içine sokmayın bari bu caf caflı ingilizce kelimeleri.Hayır bazen öyle bi konuşurlar ki anlamazsın..yani şahsen ben anlamıyorum.Sonrada anlamadım diyince karşıdan öyle bir bakış atılır ki...
Kurtaralım bence kendimizi, ülkemizi, dilimizi de!Bu kadar çok kelime günlük hayatımızda yer etmişken. dilin geleceği konusu kaygılandıracak boyuttadır.

23.2.09

Herşey Sen


Karanlık çökünce
yanan her sokak lambası,
Yağan her yağmur,
Elele dolaşan her çift
Bana hep sen
Şimdi sen gidiyorsun ya,
Hayalimdeki her yüz sen
Hayat sen
Ekmek sen, su sen..
Buralar da hep Sen!!

20.2.09

Adam Gibi Adam!

Biz kadınların sahip olmayı istedikleri erkeğe genellikle bu ad veriliyor.Tabi bu kadinlarin adam gibi olmayan adamların peşinde bir ömür harcamasına engel değildir.Hayatta az bulunur ama çok istenir böylesi.Yeri gelince gözümüzde süper man olan adam.Yeri gelince bükülür, belki eğilir de ama asla kırılmaz.Her kadının adam gibi adama ihtiyacı vardır.
Adam gibi adam olmak için sadece 2 göz, 2 ayak, burun ve ağıza sahip olmak yetmez.Sevdi mi adam gibi sevmeli, sövdü mü adam gibi sövmeli.Sevdiğini sonsuza dek korumalı, özü sözü bir kişi olmalı.
Belki de bi hayal ürünüdür bu kadarı.Yine de her bayanın içinde vardır böyle bir hayal.

Velhasıl benimde çizdiğim bi adam var kendi Dünyamda;
sevdiğim adam, adam gibi adam olsun isterim.Yani;
lafının arkasında duran, sözlerinde dansöz gibi kıvırtmayan, nerde nasıl davranılması gerektiğini bilen, kendine güvenen biri olsun.
ben üşüyünce mal mal bakmasın sarılsın bana yada ceketini çıkarsın koysun sırtıma.kokusunu ceketinden soluyayım.
Elimi hiç bırakmasın.Utanmasın elimi tutarken.
Güçlü olsun..bunu hissedebileyim.
Gözlerine bakınca anlasın içimdekileri..oda bana gözleriyle anlatsın içindekileri.hep yanımda olsun.
Bi maça, bi arkadaş uğruna vs. ıvır zıvıra satmasın beni.
Öpmek onun için illaki yatak la son bulmasın.
Herşey sevgiyle birlıkte olsun.Baba gibi şefkatli olsun.
sinirlenince bile kabalaşmasın.
beni yüreğiyle dinlesin..fikirlerime hep saygı duysun.cesaretli olsun,
en iyi arkadaşım olsun.Gereksiz kıskançlıklar yapmasın.
eleştirirken bile (beni yada,sevdiklerimi) adil olsun.
hayatında hep özel bi yerim olsun.
Bana mutluluktan uçacağım süprizler yapsın; mesela ummadığım anda öpsün beni yanağımdan, kucaklasın yada sırtına alsın.
Ağlatsın ama mutluluktan..hayatın saçmalıklarından uzak olalım isterim..

-hey adam gibi adam!
-buyrun benim
-nası yani?

adam gibi adam yok nerde anam ya da bize rast gelmez...

18.2.09

İşte Yaşamın Başka Bir Yönü * 2

Geçen hafta bizimkinin çalıştığı rehabilitasyon merkezinin kermesine gittik.Oraya okulun öğrencilerini de getirmişlerdi.Kermes biyana, gözüme engelli öğrencilerden biri takıldı.Hastalığı Kas erimesi (imiş).Yürürken attığı adımları izlerken çok zorlandığını hissettim.İçim burkuldu.Sonra kendi ayaklarıma baktım.Şükrettim halime..
Uzun zaman aklımdan çıkmadı o çocuk.Yüzüne, yürüyüş şekline dikkatli bakamadım.Çünkü çok etkilendim.aklıma geldikçe saatlerimi zehir edebilen bir olay.
Geçen akşam bizimki babama bişeyler anlatıyordu.O çocuktan bahsediyordu.Jandarmalar okul müdürüne o çocuk için 'dikkat edin' demiş.Meğer bu çocuk varlıklı insanların evlerini tespit edip, artık mafya mı ne takımıysa onlara söylüyormuş.Onlar da evi soyuyorlarmış.Bu krizde, bu işsizlikte hırsızlığın tavan yapacağı belliydi zaten.Ama bu çocuk nasıl alet edilir böyle oyunlara, yada nasıl kendini alet eder.
Bizimkine Dedim ki:Hastalığı Ne?
bizimki : kas erimesi
Ben: tedavi oluyoRmu?
Bizimki: tedavisi yok.Ölecek o çocuk..........
bu nasıl olur yaaaa..içim bi daha parçalandı.Tedavisi olmayan bir hastalık!!öleceğini bile bile nasıl yaşar bi insan?En kötüsü de hastayken ölümü beklemektir heralde, yokoluşu beklemek..Hasta “ Neden ben ?” sorusuna yanıt aramazmı?, ardından gelen ümitsizlik ve çaresizlik..

bizimki:yengem olur.

16.2.09

İçimdeki Kahraman...


durup seni düşünüyorum
ve sende seyr ediyorum zamanı
yokluğun var biliyorum
yine de karalayıp beyaz kağıtları
umut fidanları dikiyorum,
yanlızlıktan üşümüş bir çocuk gibi bekliyorum
gül dikiyorum dokunuşlarımla her bir yanına
düzene inat ve saygıyla ve her yeni gün için sabırla
bekliyorum...

kırık dökük yanlarımı topluyorum
sonra saatler geçtikçe düzeliyorum
durup seni düşünüyorum
neyleyim dünya gibi sarhoş dönüyorum
bir varsın bir yoksun
sonra masal içinde masal oluyorum
evvel zaman içindebir çiğ tanesinde
seni buluyorum
bekliyorum...

13.2.09

I Love Your Blog :)


Şimdi yeni bir mim lenme durumum oldu.Blog arkadaşım sevgili Digital Sevgi Kelebeği mim ile ödüllendirdi beni.Yuppiiii:P :)

İnsanın başkaları tarafından düşünülmesi hoş bir olay tabiki.Böyle ufak tefek de olsa seviniyorum ben.Hatta ağzım kulaklarıma vardı:)Tekrar tekrar teşekkürlerimi sunarım.


Mim lenmenin yanında bide özelliklerinide aldım geldim;

1. Seni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek.
2. Bu ödülü 7 blog sahibine daha linklerini vererek göndermek.
3. Seçilen blog yazarlarını durumdan haberdar etmek.


Şimdi 7 Blog arkadaşıma bende bu ödülü göndericem.Ama çoğu arkadaşımı pek iyi tanımıyorum o yüzden mim lemekten tırsıyorum valla:) Neden mi? çünkü kiminiz hoşlanmayabilir, kiminiz 'amanın bu kimki beni mimlemiş.' yada 'mim olayları beni sıkıyo.' diyecek olanlarınız vardır belkim.


Ben yinede bunları göze alarak içimden gelenleri mim ile ödüllendirmek istiyorum.Sevgili Blog arkadaşlarım;








İzninizle Mimledim sizleri...:))(7 çok geldi 5 e indirdim.Çünkü hemen hemen herkese gitmiş bu ödül)

12.2.09

Yaşamın Bir Yönü..

''Doğu da yetişen 2 teyze çocuğu..Aralarında akraba bağı yok denecek kadar az.Anne ve babalar görüşse bile çocuklar biraraya gelmemişler.çocukken oyun bile oynamamışlar hatta birbirlerini hiç görmemişler.çünkü erkek olanın ailesi batıya taşınmak zorunda kalır.Kız Doğu'da kalır.bir yandan okuyup bir yandan da 2 engelli kardeşinin bakımını üstlenir.Baba sürekli şehir dışında çalıştığı için biraz fazla sorumluluk yüklenmiştir evdeki aile fertlerine.Çünkü Doğuda babasız yaşamak zordur.şimdileri bilmem ama eskiden GüneyDoğuda çocuk olmak çok zordu.Doğuda çocukların yükü bir başka ağırdı.hele birde solcu bir ailenin çocuğuysan..Kız o kadar sorun içinde herşeye rağmen okur.Okulu bitince, atanmak için tekrar çalışmaya başlar.
Erkek de batıda kendine yeni bir hayat inşa eder.Okur ve meslek edinir.Birgün Doğuya memleketine tatile gider.Orda teyzesini de ziyaret eder yıllar sonra.Kızla o evde karşılaşıp, tanışırlar.Bir kaç görüşmeden sonra erkek ailesine durumu açıklar ve teyze kızıyla evlenmek istediğinisöyler.Belki önce aileler tepki gösterir ama gönül kanbağı dinlemez.Neyse evlenirler ve ardından bi kaç yıl sonra kız hamile kalır.Erkeğin kafasında çocuk ile ilgili soru işaretleri belirmeye başlar.Çünkü akraba evliliği yapmışlardır.Ve Kıza der ki;

-Biz akraba evliliği yaptık.Engelli çocuğumuzun olma riski yüksek. Ya bizim çocuğumuzda engelli olursa?
Kız: - Biz elimizden gelen tedavi, test vs. yaptık. -ki olsada olsun.sonuçta benim için her çocuk aynıdır. - engelli çocuk da sorunlu olur engelsiz çocuk da..Der ve herşeye hazırlıklı olduğunu hissettirir.Ve çocuk engelsiz olarak Dünya ya gelir.Kız ve erkek bir daha çocuk yapmak istemez.Ömür boyu bütün sevgilerini o çocuklarına vermek isterler.''
Hikaye burda son bulurken, biraz akraba evliliğinden söz etmek istiyorum;evlilikten önce talesemi testi denen şey var,kan uyuşmazlığı testleri ve aşıları yapılır..kanserin bile birçok tedavisi var.Teknoloji ve tıp çok ilerledi.Hem her sakat doğan akraba evliliğinden kaynaklanmıyor.Akraba olmayıp özürlü doğan binlerce çocuk var...
kan testinin evlilikten önce yapıldığını ve günümüz teknolojisiyle gerekenmüdahalenin mümkün olduğunu düşününce çok da sakıncalı sayılmayacak bir durum bence.her akraba evliliği sorunlu nesiller üretmiyor ama hala çok yaygın olduğu için, ve mal varlığı dışarıya gitmesin, bizim mezhepden olsun vs gibi amaçlar olunca karşı çıkmak gerek elbette.
Ayrıca günümüzde; Doğulular yapınca "ııy iğğrenç" olur,avrupalılar yapınca ise "hmmm enteresan" olan eylem haline gelmiştir.

istisnalar kaideyi bozmaz..bazı engelliler var hepimizi sollamışlardır, onları tanıyınca 'ulan benmiyim engelli' diyosunuz.

9.2.09

Ağzı Bozuk Cümleler !

İnsan kafası bozuk ve gergin olunca 2 lafından biri küfürdür.Sırf deşarj olmak için ağzımızdan İstem dışı aniden çıkar.Bazen ihtiyaç gibidir.Söyleyemediğin anlarda için içini yer..sorada en müsait anında aklına gelince bağırırsın o sert uslubu ''şerreffsiiizzzz..'' diye.Zekeriya beyaz amcam da beyaz show'da tribünlerdeki küfürlere karşılık;
"-kişi belirtmeden küfür etmek hayatın yelpazesidir" şeklinde bir söz sarfetmişti.:)
Öyle bi düzende yaşıyoruz ki, küfür edilesi yani.Ne kadar tasvip etmesemde;

şu ÖSS olayını çıkarana...
Okumamıza rağmen işsiz kalmamızı sağlayanlara..
Çarpık hayat koşullarına..
Yoksulluğa sebep olan herşeye..
Engelli insanlara değer vermeyenlere...
40 ından sonra cinsel güdüleri için ne yapacağını şaşıran adamlara...
Yalakalık yapanlaraa..yalancılaraa..küfredesim var haklı olarak.

Küfürbazlık sadece bizim toplumumuzda mevcut değil.Dünyanın heryerinde var.Hatta bazı insanlariçin olağan konuşma şekli haline gelmiştir.Pazar günü birilerine kafam bozuk olduğu için evde oturup bütün gün tv seyrettim bizim delürükle beraber.Magazin hastası olduğu için habire magazin izledik.Bi ara Cine5 te Kemal Hamamcıoğlu'nun sunduğu cinecity adlı programı izledik.Şahan Gökbakar konuk olmuştu.Muhabbet güzeldi.Konu küfürlü konuşmaya gelince, Orda Şahan gökbakar'ın anlattığı bişey dikkatimi çekti.Dediki Şahan Gökbakar; yabancı bir kanalda spiker yada sunucu (tam hatırlamıyorum)ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice için ''What a bitch!'' demiş.(_yuh artık.._)İngilizleri Dünyanın en küfürbaz milleti olarak bilirdim ama bu kadar da değil.Şimdi küfüründe bi adabı olur değil mi?ayarı,yeri ve zamanı olmalı..Türkiyede kimse kalkıp da bi devlet başkanına vs. bu kadar ağır birkelime söylemeyez, söylemek istese bile..Ne olursa olsun, ben tavsiye etmiyorum bu argo konuşmaları.Yanımızdaki insanlara bi nevi saygısızlıktır.

Delürük : canım yengem olur.

8.2.09

Feel Like a Star (Yıldız Gibi Hisset.thy reklamından)

Geçen sene bu zamanlar Türk Hava Yollarında çalışan bir arkadaşım bana, kabin memuru (hostes) alımları olduğunu söyledi ve benim de başvuru yapmamı istedi.İlk duyduğumda 'yok olmaz' dedim.Çünkü okulum vardı, bide şartlarını okudum herşey uyuyo bitek istanbul'da yaşama şartı bana uymadı.Hem benim fikirlerim kendimin onayından sonra tamam olmuyo.Onaylatmak zorunda olduğum vatandaşlar da var.İçimde pek heves de yoktu, yinede söyledim bizimkilere.Babam ne hikmetse; 'git şansını dene kızım' dedi.Ama en çok da canım yengem verdi gazı.
Herşey 1 hafta içinde gelişti.Ve ben bindim otobüse gittim Dünyaya hükmeden İstanbul'a.
Arkadaşım karşıladı beni kardişimle beraber.Biraz hasret giderdik.Sonra arkadaşıma gittik.Kardeşim de sınavı olduğundan bizden ayrılmak zorunda kaldı.Ertesi gün aldım belgelerimi atladık taksiye gittik başvuru yerine.Kızlar erkekler karışık uzun bi kuyruk vardı.Gider gitmez başvuru belgelerini kontrol eden kişilerle bi bayanın tartışmasına şahit oldum.Tırstım tabi.Ama neyse ki herşeyim tamamdı.İçeri geçtik.Boy-kilo kontrolü yapıldı.Boyum tam tamına 1.65 kilomda 56.Kısa boylu bi bayan vardı.Yazık boydan kaybetti.Ne var sanki üç aşağı beş yukarı olsa??Yazılı sınava giriş kartımı aldım.Arada baya zaman vardı.Yani bu Thy için 3 kez gittim-geldim İstanbul'a.Yazılı sınav ingilizceydi.Sınavı geçtim.Acayip kolaydı.Sora bide mülakat vardı tabi.En heycanlı bölüm.Girdim salona karşımda 8-9 kişi.Soru yağmuruna tutuldum girer girmez.Heycan yaptım ister istemez.İnsan bi su ikram eder.)

Nerelisin?
Neden bu mesleği seçtin?
Şuana kadar nerelerde çalıştın?
Bide ingilizce bi soru vardı.(Hatırlamıyorum.anlamamıştım zaten.ama yinede No ı don't demiştim.:) heycanıma verin :'( )

Böylece bitti bir thy macerası.Sonuç ? olmadı.Yolculuk esnasında çok güzel arkadaşlar edindim.Hala görüştüğüm insanlar var.Resim ne alaka? diyenler olursa; bilmem..!!içimden geldi..Uçak tan iyidir:)

Buaralar tv de de sık sık Thy nin Oscar ödüllü ünlü aktör Kevin Costner ile çektiği reklamı var.Reklam hem esprili hemde akılda kalıyor.Çok şirin bi reklam olmuş bence..En çok da Kevin amcamın kahve içeceği anda camdan güneş ışığının içeriye yansıması ve ordaki güzel kızla bakışmaları hoşuma gitti.Müzik gayet güzel...Kevin de:).Ama, Kevin Costner'ın aynadaki görüntüsü denk düşmemiş belli ki.Elindeki kitap da merak konusu..Aldığım duyumlara göre şarkıyı söyleyen kişi Türk müş.Şarkının sözleri şöyle anladığım kadarıyla;
(
Şuradan izleyebilirsiniz..)


''In the morning, in the evening, whenever you need me, I got time, I know forever you'll be mine!
I feel like a star. Let it rain, let it snow, I don't mind.
I feel like a star.
Be at home, be at far, I will come, in the morning, in the evening, whenever you need me, I got time, I know forever we'll fly...
I feel like a star.. I feel like a star.... I feel like a star..." (arada anlamadığım yerler var..Anlayan varsa yazsın.sevinirim valla:))

5.2.09

Mim - yine yeniden :))

Pek kıymetli blog arkadaşım lOllA's beni Mim lemiş yine.Holeyyy.:)) Sabah sabah çok sevindim.Teşekkür ederim.
Konumuz çocukluğumuz muş:

Benim çocukluğum doğuda geçti.Yasaklar ve baskılar coğrafyasında.Çocukluk denince ilk aklıma; anlamsızca koşuşmalar ve anlamsızca gülüşmeler gelir.Çokda ahım şahım bi çocukluğum olmadı.
azuth 'un dediği gibi davşan şeklünde makas ım da olmadı.Çünkü benim yaşadığım yerde daha çok kokulu silgiler modaydı.)Bi tane kedimiz vardı adı da Albaydı.kardeşlerim bayılırlardı o kediye.Bazen çaktırmadan yataklarına bile aldıklarını hatırlıyorum.Acayip tüyleri dökülürdü kedinin o yüzden elime alıp sevemezdim kesinlikle.Hala da kedilere dokunamam.Karnında da tuhaf sesler çıkardı,sanki hep mış gibi.Acaba tüm kediler mi çıkartıyo o sesi??bunu hiç araştırmadım.:)
Mahallemizde benim yaşta kız çocuğu yoktu hiç.Oyüzden erkeklerle oynardım bazen.Ama bu yaptığım 'ayıp'tı tabi, orada yaşayan cahil ve ezik beyinli insanlar için.
Çocukluğumu hatırlamaya çalıştığımda aklımda belli kalıplar halinde kalan bazı anlarım var;
*Babam bizi genelde her haftasonu köye götürürdü.Köyde bütün kuzenler toplaşırdık.Oyunlar oynardık ağaçların çiceklerin arasında.Eşşeğe binmişliğim de vardır tabi:D

*Orta birdeydim sanırım okulun bahçesine simitçi gelirdi.Ama o bildiğimiz tekerlekli,camları olan minik arabayla değil, elinde tepsiyle simit satardı.herkes üşüşürdü adamın başına.Bende alacaktım.ozamanın parasını hatırlamıyorum ama iyi bi harçlıktı elimdeki.Bi kız dedi ki, ''ver sen paranı ben sana alırım.''Bide benden de uzundu.Verir vermez kız ortadan kayboldu.Zil çaldı derse girdim.Diğer günler kızı görsem de,''paramı verirmisin?''diyemeyecek kadar korkak bi çocuktum.Bi günde sağ elimin işaret parmağı sınıf kapısının arasında kalmıştı:S.Off o ne acıdır ki hiç unutamıyorum.Hala dikiş izleri vardır parmağımda.

*Orta bir bitti,babam tayin istedi ve biz o yaz batıya taşındık.Yeni bi düzen,farklı yüzler,değişik yaşam tarzları...Sanki çevremdeki herkes algı sorunu yaşıyordu, sorunlarla uğraşmaktan yaşamı kaçırdığını bildiğim ailem de dahil.Bu dönemde hayatı sorguluyordum,etrafımda ne varsa anlamlandırmaya çalışıyordum.Ergenliğimde,çaresiz,huzursuz,tükenmekte olan dönemlerimde hep Allah'a sorardım:'Bu kadar sorunu hakedecek ne yaptım?' diye.

*Yaşadığım çelişkilere rağmen ben yaramaz bir çocuk değildim.İçime kapanık sessiz-sakin bi çocuktum.Şuan 25 yaşındayım hala kendimi ve hayatı sorguluyorum.Merak ettiğim şeyler var, cevaplarını öğrensem de kabul edemeyip merak etmeye devam ettiğim çok şey!!

Mimlemek istediğim ve neler yazacağını merak ettiğim blog arkadaşlarımı yazma sırası geldi:

Sevgili
curly , azuth , digital sevgi kelebeği ve UÇURTMA mim liyorum sizleri..))

4.2.09

Mim Öyle Değil Böyle Oluyormuş :S

Herşeyin bir yolu, yordamı olduğu gibi Mimlenmeninde bi adabı varmış.Tamam,amatör olduğumu söylemiştim zaten :S :))
Sevgili
lOllA's beni mim lediğine pişman olmadın dimi?:'(

Sorulara cevap verecekmişim ya..Demek ki daha öğrenecek çok şey var.:p
Neyse,Soruları yanıtlamaya başlıyorum:

S.1: Paraşütle atlamaya karar verdiniz ve ilk atlayışınızı yapmaya hazırlanıyorsunuz. Yerde sıranızı beklerken yukardan atlayanları seyrediyordunuz... AKlınızdan neler geçiyor?

Bugünleridemi görecektim yarebbim..yukardaki ses: ''geberme arefesinde bile olsan mutluysan sesini çıkarma.''

S.2: Sıranız geldi ve uçak üçbin metreye yükselirken siz de kendinizi hazırlıyorsunuz. arkanıza hiç bakmadan önünüzde açılan kapıya geliyor ve kendinizi aşağıya bırakıyorsunuz. Aşağıya atlarken ne diye bağırıyorsunuz.

Ölmek istemiyorum Allah ım.Ölümden korkmuyorum dediğim yalandı.Tüküreyim macera hevesime.

S.3: Güvenli bir biçimde yere indiniz.Paraşütünüzü toplarken bir eğitmen size doğru geliyor ve birşeyler söylüyor.Eğitmen ne söylüyor.

-Güzel bir deneyimdi,bir dahakine beraber atlayalımmı?:))
'Olurr' derim (endamı yerinde bir eğitmen olduğunu farzederek).tabi ağzım kulaklarımda:))))))
:P

Yine blog gelenek ve göreneklerine uygun olarak Mim lemek istiyorum azönce mim lediğim arkadaşları.

Sevgili
Dön Bak Dünyaya (çoktandır yazmıyosun!)
Sevgili
Jacqueline Montana is online
Ve son olarak Sevgili
teletabi ..yüksek müsadenizlen yine yeniden usulüne uygun bir şekilde MİM ledim sizleri.;))

Mim - Mimlendim - Amatör Mim :)

Blog ailesine girdiğimden beri hep karşılaştım şu MİM'len.Ama buraların yabancısı olduğumdan bilemedim tabi ne anlama geldiğini.Sözlükten baktım aynen şöyle yazıyo: 'işaretlenmek, lekelenmek, "bittin olm sen" olmak, "sıçtığın yere kadar kovalarlar beni" gibi hissetmek zorunda kalmak.'
Şaşırdım. ''Bu ne ya!!'' dedim.Ama sonra lOllA's ın blogunda denk geldim.Orda beni aydınlattılar sağolsunlar.Buarada teşekkür ederim lOllA's beni Mim lediğin için.:)Şimdi konu vermemişsin lOllA's oyüsden ben bişeyler karalıycam.Herhalde böyle oluyor bu mim denen şey.


Benim içimde hep bir gelecek korkusu vardır.Aslında herşey para yüzünden oluyor. ve ben bu kapitalist dünyaya ayak uydurmak zorunda olduğum için üzülüyorum.Ama malesef ki, gerçek bu.
..
Gerçek hayata atılmak ne kadar da zor.Bu acımasız dünyada ayakta durmanın daha rasyonel yollarını arıyosun.Gelecek hakkında yapmak istediklerimi ne kadar hayata geçirebilirim bilinmez, ama yaşıyoruz bir şekilde ve yaşamın hakkını vermek en büyük amacım.


Öğrencilik bal ya, tadını çıkarmaya bakmalı.Çünkü canavarlar ağzını açmış bizi bekliyor.Valla kılıç-kalkan kuşanmalı, yoksa nasıl savunacağız kendimizi?


Şimdi Mim leme sırası bende.ehe.:)Herkesi mimlemek olmuyo mu?
Sevgili Dön Bak Dünyaya (çoktandır yazmıyosun!)
Ve son olarak Sevgili teletabi ..yüksek müsadenizlen MİM ledim sizleri.;))

2.2.09

Terk Etmek!!

Aslında pekte yazasım yok.Ama söylemezsem içimden geçenleri hapsedersem yüreğime herşey dahada kötü oluyor ve zaman gecmek bilmiyor .Ağırlaşmaya başlıyor hayat ve en çok da kendim..hiç bir sebep yokken...düşündüm de yaşadıklarımız ne kadar da çok benziyor birbirine...yalnız olmadığımı anladım...ama biliyorum ki aslnda yalnızız...ne sen beni anlayabilirsin,ne de ben seni.İşte böyle durumlarda içimde gitmek duygusu kabarıyor, takılıyor saatler bir noktada.Yaşadığımız düzeni yıkıp,yeni bi düzen kuracak kadar asi bir düşünce!Yeni bir hayat,yeni başlangıçlar,farklı insanlar..Her zaman beynimizin bir köşesinde herşeyi bırakıp gitmek yok mudur?Terkedip gitmek zorunda kaldınızmı hiç?Peki neleri terkettiniz?Bir şehri,bir hayatı,bir toplumu bırakıp uzaklara gitmek!!Mesela ben terk etmek zorunda kaldım;çocukluğumu,ergenliğimi,bunalımlarımı,sevinçlerimi bile terketmişimdir.Ama hiçbirşeyi bilerek terketmek zorunda kalmamışımdır.Peki neden gitmek isteriz ki?Doğdumuzdan beri kendi çabamızla kurduğumuz bir düzenimiz varken,nelerden kaçarız?Terkedilmemek için mi terkederiz??


Geçenlerde 'Hayatını Satan Adam' diye bir yazı okudum.Adam tüm mal varlığını bilmem kaç dolara satıyormuş.Sadece üzerindeki kıyafetleri ve pasaportuyla hiç kimsenin onu tanımadığı, o'nunda kimseyi bilmediği bir yere gitmek istiyormuş.Ve almış başını gitmiş,Hiçbirşeye,hiçkimseye -Eyvallah- demeden.Bu kadar asi bi kararı almasının nedeni ise karısının adamı terketmesiymiş.'Vayy be' dedim.Adam çok seviyormuş demek ki.İşte bir kadının erkek hayatında en büyük yan etkisi budur.Ben adamın yerinde olsam bir bayan olarak aynı şeyi yaparmıydım?bilemiyorum.Ama ne olursa olsun asil bi karar bence.