Konumuz; hayatıma yön veren şair ve dörtlüğü..
Çok sevindim çünkü içimdeki şair adamın şiirlerine düşkün olduğumu bişekilde belirtmek istiyordum.Buna Digital Sevgi Kelebeği vesile oldu.Çok anlamlı bir mim benim için.Acayip mutlu oldum:)
Şiirlerine değer verip severek okuduğum çok şair var elbette.Örnek vermem gerekirse: Ataol Behramoğlu, Yılmaz Erdoğan, Nazım Hikmet Ran, Atilla İlhan, Murathan Mungan..Ama Ceyhun Yılmaz şiirleri hayatımda farklı bi önem taşır.Çok anılarım oldu O'nun şiirlerinde.Her şiiri içime hüzün, huzur ve aşk parçaları bırakıyor.Şiirleri ve sesi içimi rahatlatıyo resmen.Sözlerimi burada bitirip sözü Ceyhun Yılmaz ve şiirlerine bırakıyorum..
En yakın deniz kenarına atıyorum kendimi
Her dalga halime üzgün
Her dudakta bana tebessüm
Ne vardı diyorum ne vardı
Şu kaldırımda resmin olsaydı
Eğilip ben öperken
Görenler varsın dileniyorum sansaydı
*****************************
kimseye soramıyorum seni
Kimseye soramıyorum seni!
Kirlenme diye hiç öpmedim ya...
Belki başkasını seversin diye,
hiç söylemedim sana sevdiğimi.
Bilmiyorsun,
boğazımda düğümsün!
Yutkunsam gideceksin,
yutkunmasam...
Ölürüm...!
Kimseye soramıyorum seni!
Kirlenme diye hiç öpmedim ya...
Belki başkasını seversin diye,
hiç söylemedim sana sevdiğimi.
Bilmiyorsun,
boğazımda düğümsün!
Yutkunsam gideceksin,
yutkunmasam...
Ölürüm...!
****************************
yanlızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını
herkesin yüzü gözü ıslak
başları eğik omuzlarının arasında
yağmur yağdıgında....
herkes ....
benim hep olduğum gibi...
***********************************
Ben de böyle yaşıyorum işte
Ayrı kalarak, hasret çekerek, uzaklara bakarak
Hep kaçıyorum onlardan, olmayana atıyorum adımımı
Yere bastığım ayağım çok acıtıyor içimi
Gelme sakın artık,
Zaten geldiğinde ölürüm
Yaşat beni
Ömrünce kapatma kapısını bu aşkın
Bu güzel mim de benden;
*Hayalbemol (hayalet):o)
*kibarfeyzo :)
*Tutsak:)
*Kasvetli Kasaba :=) ve
*PaNDoRa :) ya gitsin.
Merakla bekliyorum en sevdiğiniz şair ve şiirlerini.
15 yorum:
Ceyhun Yılmaz'ın "Kırmızı Hırka"sını çok beğeniyorum ben de.
ben de en sevdiğim şiyiri yazabilir miyim.. charles bukowskiden:
ismi "tamam yavrum meteligimiz yok ama yagmurumuz var"
sera etkisi deyin ne derseniz deyin
eskisi gibi yağmıyor işte yağmur.
özellikle büyük kriz zamanındaki
yağmurlar geliyor aklıma.
kuruş para yoktu ama bolbol
yağmur vardı.
öyle bir gece veya bir gün
değil,
7 gün ve 7 gece
yağardi
ve los angeles'in yağmur ızgaraları
bu kadar çok yağmuru emebilecek
şekilde yapılmamıştı
ve yağmur kalin
ve kararli
ve düzenli yağardı
ve damlaların çatılara çarpışını
oradan da oluk oluk
toprağa akışını duyardiniz
ve dolu,
büyük buzdan kayalar
patlayan
oraya buraya saçılan havada uçuşan;
ve yağmur
kısaca
durmazdi
ve bütün çatılar akardı -
evin her tarafına
tencereler,
kapkacaklar serilir
tip tip sesleri bütün eve yayılırdı;
ve kaplar boşaltılır,
boşaltılır
ve tekrar boşaltılırdı.
kaldırımların üstünden geçerdi yağmur,
bahçelerin içinden; ve merdivenleri tırmanıp
evlere girerdi.
el bezleri vardı, banyo havluları,
ve yağmur genelde
tuvaletlerden girerdi: köpüre köpüre, kahverengi, küçük girdaplarla
ve külüstür arabalarla dolu olurdu sokaklar
güneşli bir günde
marş basmayan arabalarla,
ve işsiz adamlar
sanki canlılarmış gibi duran o eski arabaların
can çekişmelerine bakarlardı
pencereleri önünden;
işsizler,
yenik bir zamanın yenik insanları
hapsolurdu evlerine
karıları ve çocukları
ve kedi köpekleriyle.
kediler ve köpekler
dışarı çıkmamak için diretir
evin garip garip yerlerine
pisliklerini bırakırlardı.
işsiz adamlar
bir zamanlar güzel olan karılarıyla
evde tıkılıp kalmış olmaktan
çıldırırlardı.
korkunç tartışmalar yaşanırdı
haciz ihtar mektupları
kondukça posta kutularına.
yağmur ve dolu, bezelye kutuları,
yavan ekmekler; kızarmış
yumurta, rafadan yumurta, haslanmış
yumurta; fıstık ezmesi
sandviçleri, ve her tencerede
görünmez bir tavuk.
babam, kesinlikle iyi biri olmayan babam
her yağmurda, en iyi ihtimalle,
annemi döverdi,
kendimi üzerlerine atardım,
bacaklar, dizler,
çığlıklar
ta ki
birbirlerinden
ayrılana kadar.
'gebertic'em seni, ' bağırırdım 'bi' kez
daha vurursan ona öldürürüm seni! '
'çabuk bu orospu çocugunu
çıkar burdan! '
'hayır, henri, annenin
yanında kal! '
evet, bütün evler kuşatma altındaydı
fakat sanırım bizim evdeki dehşet
ortalamanın üstündeydi.
ve geceleri
uyumaya çalıştığımızda
yağmur yağmaya devam ederdi
ve karanlıkta
suların odama girmemesi için
cesurca direnen penceremden
ayın yağmur sularıyla bulanık
görüntüsünü seyrederken
nuh'u hayal ederek
ve gemisini
tekrar oluyor galiba
diye düşünürdüm.
hepimiz düşünürdük
bunu.
ve sonra, birdenbire,
dinerdi yağmur.
galiba hep
sabaha doğru
5,6 sularında dinerdi,
huzur çökerdi her yere,
ama tam bir sessizlik değil
çünkü hala devam ederdi
tip
tip
tip
sesleri
ve sonra sis ve duman
dağılırdı
ve sabah 8'de
gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı
düşerdi yeryüzüne,
van gogh sarısı -
çılgın, köredici!
ve ardından
sağanaktan kurtulan
çatı olukları
güneş altında
genleşmeye başlardı:
peng! peng! peng!
ve herkes kalkıp dışarı bakardı
hala yağmuru içine çeken
bahçeler
hiç bu kadar yeşil olmamış
bir yeşil içinde
ve kuşlar
bahçelerde
deli gibi cıvıldayan kuşlar,
7 gün 7 gecedir
yere konup da
adamakıllı bir şey yiyememiş
tohum yemekten
bıkmış kuşlar
solucanların
toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi,
yarı boğulmuş solucanların.
kuşlar solucanları önce topraktan çekip
havaya kaldırır
sonra da midelerine indirirlerdi;
karatavuklar ve serçeler olurdu.
karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya
çalışır
ama serçeler,
açlıktan delirmiş,
daha küçük ve çabuk,
kendi paylarını
kotarırlardı.
erkekler verandada durur
sigaralarını içerlerdi,
şimdi kapı kapı dolaşıp
büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında
bulamayacakları bir
iş arayacaklarının,
büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını
çalıştırmaya uğraşacaklarının
bilincinde.
ve bir zamanlar güzel olan
karıları
banyoya girer
saçlarını tarar,
makyajlarını yapar,
dünyalarını tekrar
biraraya getirmeye çalışırlardı,
onları saran korkunç mutsuzluğu
unutmaya çalışarak,
kahvaltı için
ne hazırlasam diye
telaşlanarak.
ve radyo
okulların
açıldığını söylerdi.
ve
ardından
işte ben
yine okul yolundaydım,
yollarda kocaman
su gölcükleri,
tepemde yeni bir dünya gibi
güneş,
evde annemler,
okula
zamanında vardım.
bayan sorenson bizi
'bugün tenefüs yok,
yerler çok ıslak'
diyerek karşıladı.
çocuklar 'aof'
bağırdı bir ağızdan.
'fakat tenefüs saatinde
çok farklı birşey
yapacağız, ' dedi,
've çok zevkli
bir şey! '
hepimiz merak ettik
bu çok zevkli şeyin
ne olduğunu
ve o iki saat
bayan sorenson
dersini anlatmaya
devam ederken
bir türlü geçmek bilmedi.
küçük kızlara baktım,
çok tatlı ve temiz ve
dikkatli görünüyorlardı,
uslu ve dik
oturuyorlarken sıralarında
ve saçları
kaliforniya
güneşi* altında
çok güzeldi.
sonra tenefüs zili çaldı
ve hepimiz eğlenceyi
beklemeye koyulduk.
ardından bayan sorenson sınıfa seslendi:
'şimdi ne yapacağız
biliyor musunuz, birbirimize
yağmur sağanağı sırasında
neler yaptığımızı anlatacağız!
en ön sıradan başlayıp
arka sıralara doğru devam edeceğiz!
hadi michael, sen başla! ...'
ve hepimiz
hikayelerimizi
anlatmaya başladık, michael başladı
ve herkes sırayla kalkıp devam etti,
ve sonra farkettik ki
hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen
yalan sayılmaz ama
çoğunlugu yalandı
ve oğlanlardan bazıları pis pis
gülmeye başladığında kızlar onlara
kötü bakışlar fırlattı ve
bayan sorenson 'tamam! ' diye bağırdı
'tam bir sessizlik istiyorum!
siz merak etmeseniz de
ben
neler yaptığınızı
öğrenmek istiyorum! '
böylece biz de hikayelerimize
devam ettik
ve hepsi de hikayeydi.
bir kız gökkuşağı
ilk çıktığında bir ucunda
tanrı'nın yüzünü
gördügünü söyledi.
bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi.
bir oğlan oltasını
pencereden sarkıtıp
bir balık yakalayıp
kedisini
beslediğini söyledi.
hemen hemen herkes
bir yalan uydurdu.
gerçek
fazla acı
ve utandırıcıydı.
sonra zil çaldı
ve tenefüs bitti.
'teşekkür ederim, ' dedi bayan
sorenson, 'hepsi çok
hoştu.
yarına kadar
yerler
kurur ve
kullanılabilecek
hale gelir.'
çocuklardan bir
gürültü koptu.
küçük kızlar
dimdik ve uslu
oturuyorlardı,
çok tatlı ve
temiz ve
dikkatli,
saçları dünyanın bir daha
asla göremeyeceği bir güneşin
ışıkları altında
çok güzel
görünüyordu.
ve
teletabi.......:ya baliklarimi tutarsa birileri
ya martilarima taş atarlarsa
hepsinden onemlisi,
ya benden once biri görup severse seni
o balkonda kirmizi hirkanla...:(
azuth........:içimden seni mimlemek geldi ama şu mim olaylarına bakış açın yüzünden mimlemedim.merakımı gidermiş oldun.hiç türk şair lerden beğendiğin yokmudur ?
KaRaMeL, teşekkürler paylaşımın için:)
Çok sıcaktı..
Senden beklediğim gibiydi:)
Tekrar teşekkürler..
Sevgili Karamel biraz geç geldi sesim ne olur kusuruma bakma, yeni gördüm mimi. Öncelikle çok teşekkür ediyorum beni de dahil ettiğin için. Çok sevindim, çok. En kısa zamanda mimi cevaplayacağım, vereceğim cevap en çok sevdiğim Nazım'la olacak ama. Ve ben bundan gurur duyacağım. Tekrar teşekkür ediyorum. Görüşmek üzere...
Sevgili Karamel
Mim in gereği yerine getirilmiştir.
Sevgilerimle.
Mim tamam Karamelciğim. Sevgiler...
Mimlenmiş olmasam da ben de en sevdiğim şiiri ve şairini yazayım.
Charles Baudelaire.
DÜŞMAN
Tükendi gençliğim karanlıklarda,
Çılgın fırtınalarda ve yağmurlarda;
Güneş bazan açtı, kapandı derhal
Bahtımın yazgısı karanlıklarda;
Öyle harap ettiler ki gönül bahçemi
Dallar hep kırıldı, yapraklar yerde
Kuytularda birkaç meyvesi kaldı...
İşte ulaştım güz aylarına
Fikirler sararmış yapraklar gibi;
Kullanmalı artık her bir aleti
Küreği, tırmığı ve ötekileri,
Düzeltip onarmak için yeniden
Bahçemdeki bütün harap yerleri
Suların basıp da oyup açtığı
Kocaman çukurları mezarlar gibi...
Hayal ettiğim yeni çiçekler,
Acaba bulurlar mı kimbilir,
Ardıç kuşlarının bulduğu gibi
Güç alabilecekleri her bir gıdayı,
Gizemli gıdayı, özlü gıdayı
Bu sulak topraklarda. Bu hoş havada.
Ey acı! Ey acı! Yiyip bitiriyor hayatı zaman,
Ve yüreğimizi kemiren düşman
Bu anlaşılmaz, bu garip düşman
Büyüyüp güçleniyor kanlarımızla
Durmadan kaybettiğimiz kanlarımızla.
Sevgili KaRaMeL, işlem tamamdır...
burası benim evimmiş meğersem hehe. süper yaa -yeni görüorum da-
Digital Sevgi Kelebeği.......:asıl ben teşekkür ederim.:o)
PaNDoRa.....:sorun değil.teşekkür ederim.;)
tutsak ......:teşekkür ederim bakıcam hemmen:)
Worm in Brain ....:harika bir şiir.teşekkür ederim burda paylaşmana sevindim;)
Hayalbemol .......:biraz geç oldu anca bakıcam :(.heyecanla:) teşekkür ederim.
eğreltiotu .....:teşekkür ederim:)sıcak yorumun için:))))
İLACI YOK Kİ YOKLUĞUNUN HÜKMÜ OLSUN
Karanlık yolların hep ışıksız olduğunu söylemediler bana
Bir gün biter sandım gönül yaşları, BİTMEDİ..
Yokluğunun bulutları içimde, GİTMEDİ!
Her sabaha karşı ben durdum ben
Beceremedim..tutamadım güneşleri
Hep doğdu üstüme
Dert kurdu derdime
Titredi ellerim..
Üşüdüm..ısıtan yok
İLACI YOK Kİ YOKLUĞUNUN HÜKMÜ OLSUN
Boynumda asılı utancım, başımı kaldıramıyorum
Söylemediler bana gülmenin ayıp olduğunu ben küçükken
Söyleselerdi gülemezdim zaten
Acıyla anladım, acıyla kurdum en sevdiğim cümleyi
Silsen de kurumuyor bu göz yaşları
YÜREĞİMİ KURUTMADIKÇA! ! !
Canın Sağ Olsun
Günlerdir açım...
Boğazım kurudukça gözyaşlarımı içiyorum
Derdim acıyı sevdi...hem de çok sevdi
GİTMEDİ!
İçimde seni öldürürken bebeğim bedenim öldü...
SENİN CANIN SAĞ OLSUN!
Ceyhun Yılmaz
Bu şiir kitabını yıldıray diye bir arkadaşım hediye etmişti doğum günümde.. hey gidi günler.. aklıma geldi şimdi :) Bende ceyhunu severim :)
msnmi kaydet mahmut-baba-1997@hotmail.com
Yorum Gönder